24 Haziran 2007 Pazar

Oligar-demokrasi

Demokrasi deyince siyasetin içini boşaltığı bir soyut terimden bahsederek mi yoksa; demokrasi kazanımlarının nitelik ve niceliğinden bahsederek mi zihinsel sorgulama yapmak için elbette Türkiye gerçeği ve böyle karma-basit fakat ve o kadar mecburi yol var önümüzde.

Türkiye'de demokrasi tarihinin de aslında darbeler ile başladığını ve bu başlangıcın kısmi demokrasinin -ya da kişiye göre demokrasinin- yerleşmesini ve terim olarak aslında toplumsal çoğunluğu ifade eden bu kavramın pratikte bir sınıfsal azınlığın haklarını (!) koruma işlevinde olması bize başta söylediğim gibi böyle bir mecburi istikamet belirlemiştir. Yaptığımız veya yapmaya çalıştıklarımızın emeklerin veyahut kazançların olması gereken sınırlardan çok sınıfsal bir ayrıcalık sahibi olanlarınki ile çakıştığında hatta paralelinde olsa dahi sınırlıdır. Yani özgürlük sınırlarınız bir başka özgür bireyin sınırlarına kadar değil oligar-deomakrasi sahiplerinin sınırlarına kadardır.

Oligarşi, aslında demokrasi ile birlikte anılmaması gerkirken -ki ülkemizde bu birliktelik başarılmış- olası birleşmede doğal olarak dominant etki yapcaktır.
Sınıfların hakimiyetinin olduğu bir yerde tabiidir ki ayrıcalıklı sınıfın bütün hakları imtiyazzlı olacaktır. Sözgelimi toplumun idare edenlerin toplum haklarının sınıfsal ayrıcalıklılarınki ile bir karşıtlığı durumunda tercihlerin oligar-demokrasinin gereği olarak güçlü azınlığın lehine olacaktır.
Bu tür bir hakimiyetin olduğu memleketlerde statükonun korunması da toplumun itirazının olamayacağı ortak değerlerin yüceltilmesi ya da tam tersi olarak bazı değerlerin törpülenmesi aracılığı ile olması sözkonusudur.

Ülkemizde sınıfsal ayrımın teoride belirgin çizgileri olmamasına rağmen toplum ihtiyaçlarının karşılanması noktasında sınıfsal bir mücadelenin olduğu izlenimini edinmek pek zor değildir. Bu gidişatın aslında demokrasinin de oligarşik iç ve dış sınırlarının belirlenmesi gibi bir karmaşayı desteklediği aşikardır.

Bu karmaşa da bizleri demokrasinin kimin haklarını kime karşı, nasıl korunması gibi temel bir sorgulamaya itecektir. Hatta "demokrasi bir koruyucu kalkan mıdır?" ya da "demokrasi özgürlüklerin kullanılması mıdır?" aslında pratikte bütünlüğe katkısı olan ve bir birini desteklemesi gereken bu gibi soruların sorulmasına yol açacaktır.
Dolayısıla demokrasinin olmadığına inanılmasına eğer demokrasi varsa ve bu ise demokrasinin istenmemesine neden olacaktır.
Pratik hayat, teoride daha farklı olan bir kavramın dışalanmasını sağlayacaktır.

Türkiye için oligar-demokrasinin varlığı tartışılabilir bir durumdur. Fakat toplumumuzun da mevcut demokrasinin sınıfsal bir ayrıcalık getirmediği buna karşın demokrasimizin hakimiyetinin kısıtlığı dolayısıla hükümet etmenin iktidar olmak anlamına gelmediği gibi bir kanaat oluşturmuştur.

Oligar-demokrasinin kokusunun bu kadar yaygın olduğu ama gerçek demokrasi karşısında güç kaybettiği bir gerçektir. İşte tamda bu noktada ayrıcalıklılar oligar-demokrasinin korunması ve kollanması konusunda militer-demokrasi ile mücadele edecektir.

Militer-demokrasi konusunu da ileriki günlerde kaleme alacağım.

Hiç yorum yok: